BURCU VANLIOĞLU (Rize, 1995)

Anadolu Üniversitesi, Seramik Bölümū

Yabancı / Stranger, 2025

Şamotlu çamur, mangan oksit, renkli sıraltı, elle şekillendirme, 1160 °C, 45x17x15 cm

Chamotte clay, manganese oxide, colored underglaze, hand-built, 1160 °C, 45x17x15 cm

Modern birey, ayakta, ancak köksüzdür. İnsanlığın varoluşundan bu yana yerle kurduğu bağ yıpranmıştır; ayaklar artık toprağın hafızasından uzaklaşır, belleksiz taşın soğukluğuna teslim olur. İletişim çağında görünürlük artarken, bireyin kendine olan şeffaflığı azalır. Çağın ışıklı yüzeyleriyle kurulan bağlar yoğunlaştıkça, varoluşun çatlağı derinleşir.

“Yabancı”, bir figürün dış dünya ile ilişkisini yitirirken, kendi bedenine de yabancılaşmasının alegorisidir. Taş, burada yalnızca bir dönüşüm değil; bir unutmadır. Kendi ağırlığını fark etmeyen, zemine kök salmadan ayakta kalmaya çalışan bir öznenin, farkında olmadan sabitlenmeye başladığı o eşik anını temsil eder.

Heykel, Camus’nün absürd felsefesiyle örtüşen bir biçimde, anlamın kayganlaştığı bir zeminde, bilincin ertelenmesiyle oluşan bir taşlaşma hâlini taşır. Buradaki yabancılık, yalnızca mekâna değil, kendine de dönüktür. Ve figür, hâlâ ayakta olsa da hareketin içsel gerekliliğini çoktan yitirmiştir. 

 

The modern individual stands upright yet remains rootless. The bond humankind has forged with the earth since its inception has been eroded; the feet now withdraw from the memory of the soil, surrendering to the coldness of a stone devoid of remembrance. In an age of communication, visibility increases, but the individual’s transparency to themselves diminishes. As connections deepen with the luminous surfaces of our time, the existential fissure silently widens. “The Stranger” becomes an allegory of a figure not only disconnected from the world but also estranged from its own body. Here, stone is not merely a symbol of transformation, but of forgetting. It represents the threshold moment of a subject who, failing to root into the ground, begins to solidify—unaware of the weight they carry. The sculpture resonates with Camus’s absurdist philosophy: in a realm where meaning slips away, the delay of awareness gives rise to a state of petrification. This estrangement is not only from place, but also from self. And though the figure remains standing, it has long lost the inner necessity of motion.

Sanatçı ve eserle ilgili daha fazla bilgi almak için info@base.ist adresine e-posta atmanızı rica ederiz.

Modern birey, ayakta, ancak köksüzdür. İnsanlığın varoluşundan bu yana yerle kurduğu bağ yıpranmıştır; ayaklar artık toprağın hafızasından uzaklaşır, belleksiz taşın soğukluğuna teslim olur. İletişim çağında görünürlük artarken, bireyin kendine olan şeffaflığı azalır. Çağın ışıklı yüzeyleriyle kurulan bağlar yoğunlaştıkça, varoluşun çatlağı derinleşir.

“Yabancı”, bir figürün dış dünya ile ilişkisini yitirirken, kendi bedenine de yabancılaşmasının alegorisidir. Taş, burada yalnızca bir dönüşüm değil; bir unutmadır. Kendi ağırlığını fark etmeyen, zemine kök salmadan ayakta kalmaya çalışan bir öznenin, farkında olmadan sabitlenmeye başladığı o eşik anını temsil eder.

Heykel, Camus’nün absürd felsefesiyle örtüşen bir biçimde, anlamın kayganlaştığı bir zeminde, bilincin ertelenmesiyle oluşan bir taşlaşma hâlini taşır. Buradaki yabancılık, yalnızca mekâna değil, kendine de dönüktür. Ve figür, hâlâ ayakta olsa da hareketin içsel gerekliliğini çoktan yitirmiştir. 

 

The modern individual stands upright yet remains rootless. The bond humankind has forged with the earth since its inception has been eroded; the feet now withdraw from the memory of the soil, surrendering to the coldness of a stone devoid of remembrance. In an age of communication, visibility increases, but the individual’s transparency to themselves diminishes. As connections deepen with the luminous surfaces of our time, the existential fissure silently widens. “The Stranger” becomes an allegory of a figure not only disconnected from the world but also estranged from its own body. Here, stone is not merely a symbol of transformation, but of forgetting. It represents the threshold moment of a subject who, failing to root into the ground, begins to solidify—unaware of the weight they carry. The sculpture resonates with Camus’s absurdist philosophy: in a realm where meaning slips away, the delay of awareness gives rise to a state of petrification. This estrangement is not only from place, but also from self. And though the figure remains standing, it has long lost the inner necessity of motion.

Sanatçı ve eserle ilgili daha fazla bilgi almak için info@base.ist adresine e-posta atmanızı rica ederiz.