FATİH TEMİZ (İstanbul, 1991)

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, Resim Ana Sanat Dalı, Sanatta Yeterlik

Cumartesi Anneleri / Saturday Mothers, 2025

Kağıt üzerine renkli kalem, 127×180 cm

Crayon on paper, 127×180 cm

Kültür, varoluşsal olarak anlamlı bir sembolleştirme ve somut bir deneyimdir. Bu kuram, küresel kültürel yakınlaşmayı, yani ‘şeylerle’ etkileşimimizin algı dünyamızı nasıl inşa ettiğimizi ve yaşamlarımızı nasıl anlamlandırdığımızı etkiler. Küreselleşen postmodern dünyada, baskın olan günlük yaşam deneyimi ve yerleşik yaşamda dünyalarımıza uzak olan olayların, ilişkilerin ve süreçlerin toplamından doğan deneyimlerden oluşur. Kültürel sistem toplumsaldır; yani toplumlarda yaşayan insanlar tarafından yaratılır ve paylaşılır. Marx’a göre, “İnsanlığın özü toplumsal ilişkiler bütünüdür.” Kültürler arası hareketler her zaman yorum, mutasyon, tercüme, uyarlama ve yerelleştirme içerir. Alıcı, bu kültürel unsurlarla kendi kaynakları üzerinden bağlantı kurar. Yerkürenin içindeki toplumsal olaylar, bireyi barındırdıkları için ilişkisellik içerir ve insan bu yerküre içinde yaşar. Küreselleşme, olumlu veya olumsuz anlamlarıyla bir birleşmeyi ve bütünleşmeyi ifade eder. Küreselleşme bağlantılılıktır. Küreselleşme, uzaktaki toplumsal olayların ve ilişkilerin yerellikle karışmasını ifade eder. Bu durum, küreselleşen dünyada yersiz yurtsuzlaşan durumlar yaratmıştır. Küresel olan postmodern dünyada, yerelliğe ilişkin konularla sınırlı olmayan, ancak küresel aidiyeti, katılımı ve sorumluluğu da kapsayan genel konulara yönelik gündelik yaşam pratikleriyle birleştirilen bir tavır sergilemektir. “Gerçekliğin doğrudan tasviri” ve gerçek şeylerin görsel olarak tüketilmesi, kültürel deneyimin metalaştırılması etkisiyle homojenleştirildiğini ortaya koyar; elbette ki estetik bu konuda sadece bir araçtır. Küresel bağlamda kültürel, siyasal ve ekonomik olan, çoğulcu bir anlayışta yeniden üretilir ve değerlendirilmeye açılır.

  

Culture is an existentially meaningful symbolization and a concrete experience. This theory influences global cultural convergence, that is, how our interaction with ‘things’ shapes our perception of the world and how we make sense of our lives. In the globalizing postmodern world, the dominant experience of daily life consists of experiences arising from the sum of events, relationships, and processes that are distant from our worlds in settled life. The cultural system is social; that is, it is created and shared by people living in societies. According to Marx, “The essence of humanity is the totality of social relations.” Cross-cultural movements always involve interpretation, mutation, translation, adaptation, and localization. The recipient connects with these cultural elements through their own resources. Social events within the globe involve relationality because they contain the individual, and humans live within this globe. Globalization, with its positive or negative connotations, expresses a union and integration. Globalization is connectedness. Globalization expresses the mixing of distant social events and relationships with locality. This situation has created situations of displacement in the globalizing world. In the global postmodern world, it is to adopt an attitude that combines everyday life practices with general issues that are not limited to matters of locality but also encompass global belonging, participation, and responsibility. “The direct depiction of reality” and the visual consumption of real things reveal that cultural experience has been homogenized by the effects of commodification; of course, aesthetics is merely a tool in this regard. In a global context, the cultural, political, and economic are reproduced and opened up for evaluation within a pluralistic understanding.

Sanatçı ve eserle ilgili daha fazla bilgi almak için info@base.ist adresine e-posta atmanızı rica ederiz.

Kültür, varoluşsal olarak anlamlı bir sembolleştirme ve somut bir deneyimdir. Bu kuram, küresel kültürel yakınlaşmayı, yani ‘şeylerle’ etkileşimimizin algı dünyamızı nasıl inşa ettiğimizi ve yaşamlarımızı nasıl anlamlandırdığımızı etkiler. Küreselleşen postmodern dünyada, baskın olan günlük yaşam deneyimi ve yerleşik yaşamda dünyalarımıza uzak olan olayların, ilişkilerin ve süreçlerin toplamından doğan deneyimlerden oluşur. Kültürel sistem toplumsaldır; yani toplumlarda yaşayan insanlar tarafından yaratılır ve paylaşılır. Marx’a göre, “İnsanlığın özü toplumsal ilişkiler bütünüdür.” Kültürler arası hareketler her zaman yorum, mutasyon, tercüme, uyarlama ve yerelleştirme içerir. Alıcı, bu kültürel unsurlarla kendi kaynakları üzerinden bağlantı kurar. Yerkürenin içindeki toplumsal olaylar, bireyi barındırdıkları için ilişkisellik içerir ve insan bu yerküre içinde yaşar. Küreselleşme, olumlu veya olumsuz anlamlarıyla bir birleşmeyi ve bütünleşmeyi ifade eder. Küreselleşme bağlantılılıktır. Küreselleşme, uzaktaki toplumsal olayların ve ilişkilerin yerellikle karışmasını ifade eder. Bu durum, küreselleşen dünyada yersiz yurtsuzlaşan durumlar yaratmıştır. Küresel olan postmodern dünyada, yerelliğe ilişkin konularla sınırlı olmayan, ancak küresel aidiyeti, katılımı ve sorumluluğu da kapsayan genel konulara yönelik gündelik yaşam pratikleriyle birleştirilen bir tavır sergilemektir. “Gerçekliğin doğrudan tasviri” ve gerçek şeylerin görsel olarak tüketilmesi, kültürel deneyimin metalaştırılması etkisiyle homojenleştirildiğini ortaya koyar; elbette ki estetik bu konuda sadece bir araçtır. Küresel bağlamda kültürel, siyasal ve ekonomik olan, çoğulcu bir anlayışta yeniden üretilir ve değerlendirilmeye açılır.

  

Culture is an existentially meaningful symbolization and a concrete experience. This theory influences global cultural convergence, that is, how our interaction with ‘things’ shapes our perception of the world and how we make sense of our lives. In the globalizing postmodern world, the dominant experience of daily life consists of experiences arising from the sum of events, relationships, and processes that are distant from our worlds in settled life. The cultural system is social; that is, it is created and shared by people living in societies. According to Marx, “The essence of humanity is the totality of social relations.” Cross-cultural movements always involve interpretation, mutation, translation, adaptation, and localization. The recipient connects with these cultural elements through their own resources. Social events within the globe involve relationality because they contain the individual, and humans live within this globe. Globalization, with its positive or negative connotations, expresses a union and integration. Globalization is connectedness. Globalization expresses the mixing of distant social events and relationships with locality. This situation has created situations of displacement in the globalizing world. In the global postmodern world, it is to adopt an attitude that combines everyday life practices with general issues that are not limited to matters of locality but also encompass global belonging, participation, and responsibility. “The direct depiction of reality” and the visual consumption of real things reveal that cultural experience has been homogenized by the effects of commodification; of course, aesthetics is merely a tool in this regard. In a global context, the cultural, political, and economic are reproduced and opened up for evaluation within a pluralistic understanding.

Sanatçı ve eserle ilgili daha fazla bilgi almak için info@base.ist adresine e-posta atmanızı rica ederiz.